30 Ağustos 2010 Pazartesi

Avrupa 2012 Yoluna Çıkıyoruz…



A Milli Futbol Takımımız Avrupa Futbol Şampiyonası elemelerinde gruptaki ilk maçlarına cuma ve salı günleri çıkıyor. Gruba genel olarak baktığımız zaman Dünya Kupası yarı finalisti Almanya’dan sonra grubun ikinci favori ülkesiyiz. Almanları geçmek her takım için oldukça zordur, bizim içinde böyle zor olacaktır ancak asıl önemli olan grubun diğer takımları karşısında başarılı sonuçlar alabilmek. Bu bakımdan önümüzdeki ilk iki maç çok büyük önem taşıyor, olası puan kayıpları bir şampiyonadan daha mahrum edebilecek kadar ciddi sonuçlar doğurabilir. Güzel oyun ve iyi sonuçlarda büyük motivasyon sağlayıp yolumuza devam etmemiz açısından kritik öneme sahip. Daha önceki yaşanan kayıplardan dersler çıkarılıp her maça 90 dk.lık dönüşü olmayan final havasında çıkılması gerekiyor, bizde umarım bunu görürüz bu karşılaşmalarda.




Genelden özele girersek eğer ilk iki maç için çağrılan aday kadroya baktığımız zaman Fatih Terim dönemindeki kadronun bir uzantısı gibi görünmekte. Oğuz Çetin imzası kendini belli ediyor. Çoğu formsuz, kendi takımlarında oynayamayan, uzun sakatlıkları henüz geçmiş isimlerin bol olduğu bu kadroyu beğendiğimi söyleyemem. Burada Guus Hiddink’e fazla bir şeyde diyemem çünkü daha Türk futboluna adapte olamadı ve kendi söylemlerinden de radikal kararları sevmediğini belirtti. O bakımdan bu kadro üzerinden belli bir süre daha gidecektir. İlk maçın grubun kolay takımlarından Kazakistan’la olması bizim için avantaj. Kazakistan kadrosunda herhangi bir yıldızı olmayan, çoğu futbolcusunun kendi ülkesinin kulüplerinde oynadığı bir milli takım durumunda. Burada kötü bir sürpriz beklemiyorum. Oyun olarak ciddi göze batan durumlar olursa eğer, Belçika karşılaşmasında düzeltilmesi açısından o maçın hazırlık karşılaşması gibi bir konuma sahip normal şartlar altında. İlk dk.larda oyun ve skor üstünlüğünü elimize almamızı bekliyorum.




Aday kadrodan nasıl bir ilk 11 çıkacağı ise asıl merak konusu. Hazırlık maçlarında vazgeçmeyeceği isimler kalede Volkan, savunmada Servet, orta alanda Hamit ve Emre, hücuma yakın isimler olarak da Arda ve Tuncay’dı. Bu isimleri milli takıma hangi hoca gelirse gelsin ilk 11 başlatır zaten, o bakımdan önemli olan diğer isimleri nasıl kullanacağı. Kazakistan ilk resmi maçımız, fazla oyuncu değişikliği hakkı ve maçın öneminden dolayı ne düşündüğünü daha net görebiliriz bu karşılaşmada. Hiddink’in kendi oyun felsefesinden yine vazgeçeceğini düşünmüyorum. 4-2-3-1 düzeniyle sahaya çıkıp, hızlı oyun anlayışını takımdan sahaya yansıtmasını isteyecektir. Hızlı bir giriş yapıp sonrasında Belçika maçına bakarız diye ümit ediyorum.

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Hatalarla Dolu Bir Skor: 3-1


Maalesef istemediğimiz, beklemediğimiz ama daha sahaya yayılış itibariyle kötü skoru sezebildiğimiz bir maçı 3-1 kaybederek geride bıraktık. Düşündüğüm, her zaman Doll’ün uygulamış olduğu 4-3-3 düzenini birkaç isim değişikliğiyle sahada göreceğimiz yönündeydi ancak beklenmeyen bir düzende ve bu düzen için olmaması gereken isimlerle maça başlayınca bu sonucu ben normal karşılıyorum. Bunun değişik sebepleri olmasına rağmen daha önce değindiğimiz gibi bu maç için ana sebebi Doll’e bağlıyorum kesinlikle. Alabileceğimiz, en kötü yenilmeyeceğimiz maçı hak ettiğimiz bir yenilgiyle kapatmış olduk. Öncelikle sahaya yayılışa ve kadroya bakalım.



Şimdi burada dikkat edilmesi gereken birkaç nokta var. En dikkat çeken nokta sol kanadımız. Sol bek oldukça düşük performans ortaya koyan ve en azından benimde iyiden iyiye sabrımı taşırmaya başlayan Murat Kalkan. Maçın genelinde hücuma neredeyse hiç destek vermeyen, belli bölümlerde oyundan iyice düşen, top almak istemeyen, kaçamak oyunu benimseyen bir isim kendisi. Bu noktada olan eksiğin önüne ofansif orta saha veya bir diğer ifadeyle bizim sistemde santrafor arkası olan Harbuzi’yi koyarak daha da köreltmiş oldu Doll. Soldan hem defansif hem ofansif olarak bir şey beklemeden maça başladık. Bunun dışında orta saha ise geçen haftaki kötü ikili Cem Can ve Jedinak’a kalmıştı. Cem Can teknikten uzak, basit hareketleri bile zorlanarak yapabilen, orta sahada basan görüntüsü ve defansif özellikleriyle kendini gösteren birisi. Jedinak ise uzun boyuna rağmen ikili mücadelelerde zayıf kalan, ağır hareketleri olan, yine teknik kapasitesi sınırlı ve genelde uzun toplarla oynamayı seven bir isim. Şimdi bu iki ismi ortak paydada birleştirirsek ortaya şu sorun çıkıyor. Top tutamayan, oyunu açamayan ve pres görünce hata yapan iki oyuncu. İşte bu yüzden her yazımda belirttiğim durumun değişmesi için transfer vurguluyordum. Bu maçta önceki maçlardan farklı olarak önlerinde Harbuzi yoktu ve iki yönü de düşünmeleri gerekiyordu. Bu durumu da yerine getirmede zorlandılar, rakibin pres gücü yüksek adamları orta sahayı kontrol ettiler ve oyunun hakimiyeti Bucaspor’da kaldı. Yediğimiz iki golün yan toplardan olduğu ayrı bir nokta. Adam nasıl paylaşılırı nasıl öğrenecek bizim takım bilemiyorum. Tüm bunlar görmeye alıştığımız türden durumlar bizim için. Maç sonu Doll ise yenilgiyle ilgili olarak futbolcularının %60-70’lerde efor sarf etmelerine bağladı ki bu futbolcuları bundan daha iyi bir seviyede görmedik henüz. Her maç kapasiteleri buna elveriyor. Bu pasifliğin gerçek nedenini görmek çok mu zor onu da anlamış değilim.



Önümüzde bir milli maç arası var. Ben hala umutsuzda olsam transfer beklemekteyim ancak büyük ihtimal böyle bir şey olmayacak ve bu kadroyla yola devam edeceğiz. Bu bakımdan klasik olan lafı yani “bu arayı iyi değerlendirmeliyiz” demiyorum.  Çünkü nasıl değerlendirirsen değerlendir malzemeden inanılmaz güzel şeyler çıkmayacak. Doll’ün belirttiği yüzdeler ne çıkar ne iner, ortada öyle bir durum yok bile zaten. O yüzden bu arayı iyi değerlendirecek bir isim varsa o da Doll’ün bizzat kendisidir. Tamam fazla kaliteli ve üretken bir kadromuz yok ama bu ligin adı da La Liga değil. Çıkmış olduğu yaklaşık 40 resmi maçı göz önüne almalı ve nerede yanlış yapıyorum diye önce bir düşünmeli. Kadroyu daha fazla verimsiz hale getirmeden daha rasyonel tercihler yapmalı. Durum daha da kötüye gidiyor ne yazık ki…

27 Ağustos 2010 Cuma

STSL 3. Hafta’da İzmir’deyiz


Ligin ilk iki haftasını gol atmadan kapatan ve henüz galibiyet yüzü göremeyen iki takımın mücadelesinde cumartesi deplasmanda Bucaspor ile karşılıyoruz. Maç öncesi iki takımı yan yana koyup bir değerleme yaparsak, lige yeni çıkmış ve tarihinde ilk Süper Lig tecrübesini yaşayan, kadrosunu neredeyse tamamıyla değiştirmiş, teknik adam değişikliğine uğramış ve bir önceki sezona göre stadından mahrum kalmış bir Bucaspor takımı ile bir yılı aşkın süredir neredeyse tamamıyla eksik ve fazlası değişmeyen bir Gençlerbirliği takımı var. Sadece bu koşullar altında bir değerlemeye alırsak daha takım olmuş ve düzene girmiş taraf olan takımım bu maçta daha fazla favori gözüküyor.



Gençlerbirliği açısından son bir haftayı detaylı değerlendirirsek takıma Yeni Zelandalı golcü futbolcu Shane Smeltz dahil edildi. Gelir gelmezde idmanına çıktı. Şu anda lisans problemi yaşanıyormuş ancak bu sorun ortadan kalktığında Bucaspor karşısında oynayabileceği ihtimali var. Doll santrafor eksiği olan takıma bir hafta daha kayıp yaşatmak istemiyor olabilir. Bunun haricinde Antep maçında sakatlanan Harbuzi’nin durumunun ciddi olmadığı anlaşıldı, o da oynayabilecek düzeyde. Geçtiğimiz hafta maç sonunda özellikle gol atma sıkıntısına değinen Doll bu hafta bu sorunun bitmesini isteyecektir. Bu durumdan epey rahatsız olmuşa benziyor. Hafta içinde Cavcav’da alınan iki puanda hayal kırıklığı duyduğunu belirtti. Tabi Cavcav takımın nesine güvenerek hayali kırılmış bu da ayrı bir konu. Teknik-taktik kısımdan baktığımızda sakatlığı geçen Aykut bu maçta 11 başlayabilir. Stopere de, sol beke de geçebilir ancak sol daha uygun olur, Murat Kalkan aksıyor o bölgede. Orta alanda Jedinak yerine Oktay ile başlarsak topu ileri taşıma konusunda bizim için daha iyi olacaktır, böylece daha çok pozisyon bulabilecek bir kadroyla çıkmış oluruz. Hücum hattı ise Hurşut, Smeltz ve Zec şeklinde olabilir eğer Smeltz’in lisans problemi halledilirse. Düşündüğüm ve bu malzemeyle olmasını istediğim kadro şu şekilde:



Bucaspor’u detaylı değerlendirirsek Bülent Uygun’un takımı çalıştırdığını anlamak zor olmaz. Her ne kadar baştan kurulmuş yeni bir takım olsa da genel olarak süper ligin emektar isimlerinin olduğu kadrosuna baktığımız zaman koşan, mücadele eden, pres gücü yüksek ama üretkenlik bakımından pek bir şey vermeyen oyuncular olduğunu görüyoruz. İlk iki maçtaki skorları da bunu gösteriyor. Lige yeni çıkmış bir takım için öncelikle yenilmemeyi hedef koymak ve bu oyunu sergilemek olumlu bir durum onlar adına. Ama bu kısırlık devam ederse haftalar ilerledikçe baskıyı üzerlerinde daha fazla hissetmeye başlayabilirler. Ligin kondisyonu yüksek zorlu takımlarından olduğumuz için bize karşıda bu anlayışlarından vazgeçeceklerini düşünmüyorum. Bizde de aynı tip oyuncular bol olduğu için ortada geçen maçın sonucunu kalitesi daha fazla olan oyuncular değiştirecektir diye düşünüyorum. İbre bizden yana ama beraberlik ihtimalide var. Bucaspor’a fazla şans vermiyorum. Maç sonu tahminim 2-0 Gençlerbirliğim kazanacağı yönünde. Flaş transfer Zec’in ilk golüne ulaşabileceği bir maç. Bakalım sonuç beklediğimiz gibi çıkacak mı ?

24 Ağustos 2010 Salı

İlk İsim Shane Smeltz


Hazırlık dönemi boyunca yapılan transferlerle kadronun çok sağlam olduğunu belirten Gençlerbirliği yönetimi, sezon açılmasına bir hafta kala Doll’ün hücuma ve orta alana transfer istemesiyle tekrar girişimlere başlamıştı. İlk takviye; eksikliği ciddi olarak hissedilen, Kahe’nin çok daha fazla verim verebildiği bölge olan santrafor bölgesine geldi. Bu sezon o bölge için düşünülen ve transfer edilen Billy Mehmet ve Bekim Balaj ise en azından şimdilik başarısız transferler listesine adını yazdırdı.



Shane Smeltz 29 yaşında ve 1,85 cm. boyunda bir Yeni Zelandalı. Kariyerinde fazla sayıda kulüpte forma giymiş, bunların bazılarında ciddi istatistiklere ulaşırken bazılarında ise oldukça düşük performanslar ortaya çıkmış. Oynadığı en iyi futbol takımının İngiltere’nin birkaç alt liglerindeki takımlar olduğunu düşünürsek liglerdeki istatistiklerinde pek bir önemi olduğunu düşünmüyorum. Milli takımında ise 2 maçta 1 gol ortalamasına sahip. Burada da rakiplerinin çoğunlukla Okyanusya kıtasının haritalarda kolay bulunmayacak ülkelerden olduğunu düşünürsek şöyle bir sonuca varabiliriz. Smeltz kolay rakipler karşısında oynamaya alışmış ve bunda bazı zamanlarda başarılı olmuş bir isim. Kariyerinin zirve yaptığı takım ise an itibariyle biz oluyoruz. Süper Lig’de belli bir yaşa gelmiş ve gol atmayı başarabilen bir oyuncuyu ne zamandır kadromuza katmadığımızı düşünürsek geçmişe nazaran iyi bir transfer yaptığımızı söyleyebilirim. Dikkat çekici bir diğer taraf ise 1,5 senelik bir aradan sonra tekrar Okyanusya kıtasından oyuncu alınması. Son aldığımız Mile Jedinak’ında istediğimiz düzeyde olmaması sonucu ara verdiğimiz bu bölgeye tekrar gitmiş bulunmaktayız. Shane Smeltz transferi başarılı olursa yine bolca transfer görebiliriz.


Gelelim takıma olabilecek muhtemel katkısına. 3’lü hücum hattının ortasına olacak bu transfer aslında bize bir transferden daha fazlasını verecek. Ligin ilk 2 haftası Ermin Zec’in oynadığı santrafor pozisyonunda ne kadar yalnız ve verimsiz olduğunu görmüştük. Kendisi o bölgede tek başına iş yapabilecek birisi değildi ve bu yüzden Kahe ismi hep akıllara geliyordu. Smeltz’den en kötü Kahe kadar verim alabileceğimizi düşündüğümüz zaman hem rekor ücret vererek aldığımız Zec istediğimiz işleri yapmaya başlar, hem de o bölgede top tutabilen bir isim pozisyonun olgunlaşmasını sağlayabilir. Sağında ve solunda Hurşut ve Zec gibi iki hızlı adam ve arkasında Harbuzi gibi bir pasörün olması ofans için iyi bir işaret ancak kritik nokta Smeltz’in bu işi yapmada ne kadar başarılı olacağı. Kendisinden fazlasıyla bir gol beklentim yok sistemin pasifliğinden dolayı ancak belli bir santrafor meziyeti olması kesinlikle gerekiyor. Yeni Zelanda’da izlediğim Paraguay maçında ise tek forvet oynamıştı, umarım alışık olduğu sistemde budur. Bekleyip, göreceğiz neler çıkacak.



Şimdi ise sıra geldi asıl önemli noktaya. Yukarıda bulunan 4 isim tüm rakip alanda tek başına hareket etmek zorunda kalacak mevcut kadro yapısında. Bu durum ise yine sürekli top şişiren bir Gençlerbirliği demek oluyor. Futbolda teknik yoksunluğun en önemli belirtilerinden biri olan bu durumun düzelmesi için ise istek dahilinde olan bir orta sahanında kalan kısa sürede takıma dahil edilmesi. En azından 2. bölgeden 3. bölgeye top taşıma kapasitesi olan ve arkadan destek verebilecek nitelikte bir oyuncunun takıma dahil edilmesi ile ciddi sorunlarımızdan bir kısmını aşmış oluruz. Tek başına Smeltz mevcut durumda takıma çare olması beklenemez.

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Yinelenen Skor 0-0

Ligin 2. haftasını geride bırakırken biz yine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Skor tahminim bir önceki haftada olduğu gibi maçı 0-0 geçireceğimiz yönündeydi. Bunun ana nedenini de yine her zaman konu geçtikçe belirttiğim gibi üretkenlikten uzak orta saha elemanlarının varlığı oluşturuyor. Bu kadroda bu isimler var olduğu sürece de böyle maçlar görmeye alıştık zaten ve daha fazla görmemizde çok olası. Bu oyundan ve skorlardan bizler memnun değiliz, sorumlular ne düşünüyor acaba da hala ciddi bir gelişme olmuyor anlayan birisini de göremedim. Bu lafları söylüyoruz çünkü ciddi tek bir pozisyon bile olmayan bu maçın anlatılacak fazla bir tarafı da yok.



Thomas Doll yine aynı sistem ve anlayış çerçevesinde kadrosunu sürmüştü sahaya. Geçtiğimiz haftadan farklı olarak iyileşen Orhan Şam sağ beke geçmiş, Aykut’un yokluğunu ise Mahmut Boz doldurmuştu. Önceki haftanın sürprizi Bilal bu hafta yedekten başlamış ve yerine Jedinak’a bırakmış, Oktay ile de Serkan Çalık değişikliği vardı. Arayış içinde olduğunu düşündüğüm Doll bu haftada aramaya devam etti ancak kadrodaki potansiyele bakınca arayınca bulunamayacak şeyler arıyor. Maç sonu açıklamasında kullandığı ifadelere baktığımız zaman defansif anlamda iyi ama ofansif anlamda iyi değiliz demişti, bende merak ediyorum acaba nereye bağlıyor ofanstaki eksikliğimizi. Bu isimlerle ofansta 3 adama bağlı durumdayız. O zaman nerede kaldı futbol takım oyunudur anlayışı? Defansif özelliği iyi olan ancak ofansa hiçbir zaman katkısı olmayan Cem Can ve yanında oynayan Jedinak’ın takıma üretkenlikte ne fayda verdiği görülmüş ki? Geçtiğimiz sezonu da zaten bu tip oyuncular yüzünden kısır geçirmiştik. Kadrodaki futbolcuları birkaç kez izleyenler ne demek istediklerimi daha iyi anlayabilirler.



Gaziantepspor tarafından bakarsak maça, beklediğimden iyi oynadılar ancak gerekli cesareti gösteremediklerinden Ankara’da kazanma ihtimali için bir sene daha beklemeliler. Özellikle hücum konusunda oldukça kaliteli alternatifleri var. Yalnız iyi hazırladıkları organizasyonu bitirmede sorun yaşıyorlar ki bununda sebebi henüz tam takım olamadıklarından diye düşünüyorum. Potansiyelleri oldukça fazla eğer değerlendirmeyi bilirlerse sezon sonu bizden daha fazla iyi bir konumda olabilirler. Yinede Tolunay Kafkas’ın maç sonu değerlemesinde söylediği gibi sistem değişikliğine gitmek onlar için özellikle böyle maçlar için daha iyi olabilir. Maçın en iyi ismi içinde çok düşünmek gerekir ama en kötü performans gösteren ismi Cem Can’dı.

22 Ağustos 2010 Pazar

CEM ONUK Gitti !

Cem Onuk. Gençlerbirliği için ne önemi vardır, derin bir tartışma konusu ancak Gençlerbirliği taraftarı için bu haberin anlam ve önemini söylemeye sözler yetmez. Büyük harfleri tercih etmemdeki sebep ise isme dikkat çekmek. İlk 19 Mayıs Stadı’na gitmemin üzerinden 10 yıl kadar geçmiştir ve ilk Cem Onuk’la tanışmamda bu vesileyle olmuştur. Kale arkası tezahürat grubu olarak Cem Onuk’un gitmesi yönünde fazlasıyla istek vardı taraftarlarımızda ve bende sormuştum yanımdaki bir abiye kimdir bu Onuk diye ve cevap vermeye bile gerek duyulmayacak biri dercesine …’in biri dedi. Aradan yıllar geçti, yaşım büyüyüp takip etmeye başladım, kulüpteki yetkilerini, yaptıklarını öğrendim, oldukça başarısız sonuçlar aldığımızı gördüm ve halada görmekteyim. Sayısız başarısız transferin arkasındaydı, arada kısa zamanlı gidişleri oldu ama tekrar yine döndü. Bunlar olurken taraftar genelde iki ismin üzerindeydi. Cavcav ve büyük ortağı Onuk. Bu ikilinin ikisi de fazlasıyla pay sahibi tüm bu kötü tablolardan ancak hiçbir zaman bunu kabul edecesine davranış içine girmemişlerdi. Şimdi yine aynı haber çıktı ve ulusal basında bu yer aldı. En azından bir dönem gidiş yolu gözüküyor ancak geçmişe bakarsak ve geleceğe ışık tutarsak her an bir dönüşte olabilir. Bizim isteğimiz ise artık işini daha ciddi yapan ve kulübümüzü hak ettiği yerlere getirecek isimler olması yönünde.



Bu haberin arkasından bir dedikoduda Thomas Doll’le yolların ayrılacağı yönündeydi. Aslında Doll’le sözleşme yenilenmesinden sonra kulüpte doğru işler yapılmaya başlandı diye düşünceler vardı ama bu gönderilme olasılığı şimdi olmasa bile her zaman olabilir. Sportif olarak ele alırsak Doll’ün gönderilmesi son derece hata olur. Çünkü elinde üretkenlikten uzak, bozmaya yönelik olarak oyuncular var. Her zaman olmasa da genelde eldeki malzemeye göre güzel kadro çıkartan ve oynattıran birisi. Eksikleri de çok ancak özellikle yerine düşünülenlere bakarsak Doll’ün gönderilmesinin yanlışlığı Onuk’un gidişinin doğruluğu kadar yer kaplar. Özellikle ismi geçen Hikmet Karaman geçen sezondan beri ağızlarda olduğu için çok çok kötü günler bizi bekliyor da olabilir bu olasılık olması durumunda. Hikmet Karaman ve diğer tüm Türkiye’yi gezen teknik adam görünümündeki tayfanın artık Asya liglerine gidip bizi de tedirgin etmeyi bırakmaları gerekir. Herkes hak ettiği yerde olursa başarı daha fazla olur.



Bu iki olay bugünkü maçı bizim açımızdan kötü etkileyebilir. Aniden gelen bir istifa ve teknik adamın gönderileceği dedikodusunun futbolcu üzerinde olumlu etki bırakılacağı düşünülemez. Tabi bir de takımın yeterlilik derecesi var ortada. Şiddetle Doll tarafından istenildiğini düşündüğüm iki transferin olması ve zaman sıkıntısı bu istifayı ve dedikoduyu getirmiş olabilir. Bu şartlar altında durum değerlemesi çıkarırsam istenilen iki transfer ya hiç ya da istenilen düzeyde olmayacak. Doll’e ya bu kadro ya da git denilecek. Değerleme yanlışı yapmamı ve bu kötü senaryoları görmemeyi istiyorum.

20 Ağustos 2010 Cuma

Yenilmeyeceğimiz Bir Maç !

Ligin 2. haftasında takımımız taraftarının karşısında ilk ciddi sınavına çıkıyor. Artık lig başladı ve gelecek olan her puan, oynanacak oyun, kazanma isteği ve arzusu bize gelecek günlerin nasıl olacağına dair kafamızdaki soruları silmeye başlayacak. Başlıkta bu maç için oldukça kesin bir ifade kullanmamın sebebi ise takımıma fazla güvenmem veya Gaziantepspor’un bize rakip olamayacağını düşünmemden değil tabi ki. Sebep bu iki takım arasındaki fazla istikrarlı istatistikler. Nedendir bilinmez ama özellikle iki takım arasındaki maçlarda tarih fazlasıyla tekerrür etti, Antep 11 yıldır Ankara’da kazanamıyor. Bu maçında önceki sezonlardan farklı olacağını düşünmeden iki ihtimal üzerinde duruyorum. Galibiyet veya daha büyük olasılık olan beraberlik. Aynı dönem büyük bir çıkış yakalamış ve inişi de beraberce yapmış kırmızı siyahlı bu iki kulüp arasında daha pek çok farklı benzerliklerde oldu bu zamana kadar.



Geçtiğimiz hafta takımımızın neler yaptığını belirtmiştik. Gaziantepspor ise aslında iyi transferler yapmış, teknik ekibi yenilemiş ve iddialı görünen takımlar arasında geliyordu. Maçı izlemememe rağmen yapılan yorumlara baktığımda Kasımpaşa’nın daha üstün oyun oynadığı ama genel olarak bizim maça benzer zevksiz, mücadeleye dayalı oyun olduğu yönündeydi. Bu yorumlara ve bizim geçen haftaki oyunumuza baktığımız zaman taraftarların pek futbola doyacağı hafta olmayacak sanki. Yine iki takımında gol atmadan ve yemeden sezona başladığını düşünürsek bu haftada bunu gerçekleştirmeleri uzak bir olasılık değil. Antep için Ankara’dan alınacak bir puan onlar adına çok iyi olur ancak bizim takım için ligde iddialı olmak istiyorsak galibiyet zorunluluk durumunda. Fikstüre baktığımız zaman özellikle önümüzdeki 3 hafta çok kritik ve puan kaybı yaşamamamız lazım bu bölümde.



Sahaya çıkacak kadroyla ilgili ise tahmin yapmak oldukça zor. Geçtiğimiz hafta mecburiyetinde getirdiği etkiyle sürpriz isimlere şans veren Doll bu hafta neler yapabilir kesin bir şey söyleyemeyiz ancak yine orta saha ve hücum hattı konusunda bir arayış içerisinde olacağa benziyor. O bakımdan alternatiflerini bu maçta da değerlendirebilir ama bu arayış uzun sürerse, kadro istikrarı yakalayamazsak bu bize zarar vermeye başlar. İstediği bölgelere henüz(?) transferler gerçekleşmemiş durumda. Her basın toplantısında vurgulayarak söylüyor bu gerekliliği bizim gibi, bizde bu olası gelişmeleri hala bekliyoruz Doll gibi. Eldeki malzeme ile nasıl bir kadroyla çıkarsak çıkalım genelde yaptığımız gibi ilk olarak savunma güvenliğini ön planda tutan ve kenar forvetleriyle sonuca gitmeye çalışan bir anlayışa sahip olacağımız yönünde. Antep cephesinden bakarsak eğer hedeflerinin bir puan olduğunu düşünüyorum. Bunun içinde oyunu bozan bir orta saha ve hızlı hücum adamlarını kullanma ihtimalleri yüksek. İki takım açısından ise pozisyon kısırlığı olma ihtimalini düşünürsek duran toplar bu maçta kritik önemli olabilir. Benim maç sonucu için büyük olasılık verdiğim tahmin beraberlik. Sonuçta yine 0-0 olursa sürpriz sayılmamalı pek.

15 Ağustos 2010 Pazar

Sezona 1 Puanla Başlıyoruz.

Maç öncesi özellikle kendi takımımı düşündüğüm ve Rıza Çalımbay’ın takımlarını bildiğim kadarıyla maçın en olası sonucu beraberlikti. Ve gol sıkıntısı çeken iki takımın mücadelesi yine golsüz sona erdi. Maç sonrası iki teknik adamın görüşlerine de bakarsak onlarda 0-0 düşünüyorlarmış zaten gibi maçı özetlemişler. Ligin ilk haftasındaki bir puan iyidir diyelim ama ilerleyen haftalarda bu bir puanın değerli olmasını sağlayacak sonuçlar alır mıyız biraz şüpheli duruyor bu. Olası transferler sonrası daha net konuşabiliriz.


Maç sonucu her ne kadar tahminler doğrultusunda çıksa da kadro beklediğimden oldukça farklıydı. Maç öncesi son anda Orhan Şam’ın sakatlığının ciddi olduğunun anlaşılması Aykut’un yerine stoper oynaması beklenen Mahmut’un sağ beke, Kulusic’in ise stopere çekilmesiyle normal geri dörtlüden oldukça farklı bir dörtlüyle sezona başladık. Orta sahada ise Cem Can’ın yanında sezon başı gönderilecekler listesinde yer alan ancak kulüp bulunamayan Bilal Çubukçu’ya şans vermiş Thomas Doll. En şaşırtıcı tercih buydu çünkü basında yer alan yeni transfer M.Stewart ve Jedinak’ı Doll’ün istememesi haberleri gerçeği yansıtıyor gibiydi. Olası bir tercih sebebi de orta sahadan hücuma top verebilecek orta saha eksikliğimizi Bilal’le doldurmak istemesi görünebilir. Ancak Bilal ciddi bir hazırlık dönemi geçirip fizik gücünü üst düzey hale getirmediyse ve önümüzdeki maçlarda da düşünülecekse işimiz çok zor olabilir bu bölgede. Hücumda dikkat çeken nokta ise Ermin Zec’in maça santrafor olarak başlamasıydı ki daha öncede belirttiğim gibi bu bölgede oynarsa istenilen performansın alınması çok zor. Sahaya sürülen 11 şu şekildeydi.


 Kısaca geçtiğimiz sezonla bu sezonun ilk maçı arasındaki farklar nedir diye bakarsak o kadar yeni oyuncuya rağmen değişen fazla şeylerin olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. İyi alan daraltan, rakibe fazla açık vermeyen, bunları yaparken sert hareketlerden uzak duran takımımızın iyi özellikleri ilk maç itibariyle de kendini gösterdi. Bunun dışında maçın kendi adımıza iki net pozisyonu kontrataktan geldiği için bu da artı bir özellik diyebiliriz. Çünkü geçtiğimiz sezon kontradan en az pozisyon bulan takımdık belki de. Çözüm bulamadığımız veya bulmak için uğraş vermediğimiz kötü yanlarımız ise ofansif anlamda çoğalma, pozisyon zenginliği üretme ve bunun devamında gol atabilme, tüm gol umutlarımızın yine bir iki ismin özel yeteneğine bağlı oyun anlayışı, özellikle hazırlık maçlarında kendini gösteren duran toplardan çok gol yememiz, hava üstünlüğümüzün az olması, Serdar’ın maçın başlarında bile topu oyuna yine çok geç sokması gibi pek çok durum sayabiliriz. Yinede bu defansif özelliklerimizi koruyabilip sonuca giden futbolcular bulabilirsek ki bu bir orta saha ve santraforu şart koşuyor o zaman şu andaki durumumuza göre çok iddialı konuma gelebiliriz.