12 Eylül 2011 Pazartesi

Beklentiler Karşılandı 3-2 …

Sezon başlamadan çok çok önce yelkenleri indirmiş, sezonu umutsuz bir şekilde beklemeye başlamıştık. İlk maçımız lige yeni yükselen Samsunspor deplasmanıydı ve yeni oluşan bu takım ilk 30 dk. da bizi adeta sahadan silip süpürerek sezona dair düşüncelerimizi biraz daha netleştirdi. Gençlerbirliği olarak ne zaman akıllanacağımız hala belirsiz, derin uyku devam ediyor.

Maç öncesi yazdığım sezon öncesi yazımda hazırlık maçlarında geçtiğimiz sezondan çok farklı bir oyun anlayışı ve sistemde olmadığımızı, bu sene aynı şeylerin devam ederse sonucun kötü olacağını söylemiştim. Maça geçtiğimiz sezonun devamı olarak başladık, kaliteli isimlerimiz milli takımlarında yorulmuş olduklarını belirtmesinden dolayı yedek kulübesindeydi. Bu açıklama Fuat Çapa tarafından geldiğinden dolayı sevindirici bir gelişme takımımız için çünkü geçtiğimiz sezon Azofeifa, Zec, Harbuzi gibi isimler belirsiz nedenlerden dolayı yedekteydi, yerine oynayan isimlerden de pek katkı alamadık bu hafta olduğu gibi. En azından önümüzdeki haftalar biraz daha umutlandıracaktır bizi orta alan için. Maçın kırılmasında görünen etken olan savunma için şu halde yapılacak fazla bir şey bulunmuyor, ya sayısı ya da isimler değişmeli ki belki bir şeyler olabilsin. Yediğimiz goller ve rakibin atamadığı pozisyonlarda savunmanın ciddi hataları geçtiğimiz sezondan beri neden savunma üzerinde durduğumu iyi gösteriyor. Acil olarak farklı şeyler denenmeli.


Bu hafta savunma kadar hücumda da etkisiz kaldık, tercih edilen isimler benim düşünceme göre yine yanlıştı. Bunun dışında orta alanın özellikle ilk yarıda hücuma neredeyse hiç destek vermemesi sebebiyle tamamen bireysel beceriyle bir şeyler üretmeye çalışan bir görünümdeydik. Organize olamadığımızdan rakibi de ciddi bir şekilde tehdit edemedik hücumda. İleri üçlünün tamamı kötü bir oyun ortaya koymasına rağmen beni şaşırtan Yasin’di. Fazla top ezdi ve sevdiği türden birebirlerde hep başarısızdı. Bunun geçici olacağını sanıyorum, Yasin zekasını vererek oynayabilen, organize olduğumuz zaman golün kokusunu alma yeteneği olan bir isim. Diğer iki isim olan Hurşut futbolu okuma probleminden, Mununga’da yetersizliğinden dolayı bizde bu şartlar altında neden oynatıldığı belli olmayan isimler. Hoca Hurşut ve ortadaki Mununga-Tum’da fazla ısrar ederse hücumda gol bulmamız bu maçta olduğu gibi duran topa, rakibin hatalarına ya da tesadüfe göre olacaktır. Özellikle orta sahamız ilk yarıdaki kısırlıkta olursa bu ihtimaller daha da daralır.

Bu maç umarım hoca ve futbolcular için iyi bir ders maçı olmuştur ve gözler açılmıştır. Savunma bilmeyen Mehmet Akgün yerine Cem Can, sol bek için çok hata yapan Efşan yerine herhangi savunma özelliği olan birisi (mecburen Curri, Aykut hatta Mununga dahi), orta alanda yeteneği çok sınırlı Cem Can yerine Azofeifa, Soner yerine Harbuzi, Hurşut yerine Serkan, Mununga-Tum yerine de Zec ile daha kaliteli, daha yetenekli futbolcuların bulunduğu bir kadro denenebilir. Futbolcuları iyi tanıyanlar için biraz ofansif kadro gibi dursa da savunmada şu anki durumumuzdan daha iyi olacağımızı düşünüyorum. Sebebi olarak ise bu kadar pozisyonun veriliş sebebine bakmak gerekiyor. Top yapmadan uzun toplarla çıkmamız, orta alanın fazla geride durmasından dönen topları tekrar rakibin kazanması, en önemli neden olarak topla oynama süremizin çok düşük olması ve üç pas yapmayı zor başarabilmemiz, rakibi tehdit edecek hiçbir hamle olmamasının rakibe verdiği güven gibi esasen topun ayakta daha çok kim tarafından oynandığıyla alakalı problemimizin bir nebze çözüme kavuşması. Bu maç o yüzden önemliydi, ilk yarıda 3 gol atmanın yanında 4-5 net gol pozisyonuna giren Samsunspor köklü bir değişimin olması gerektiğini bence açık ve net gösterdi. Haftaya oynayacağımız Karabük karşılaşmasındaki iyi veya kötü görüntümüz bazı şeyleri belirlemede kritik rol oynayacaktır. Artık bu maçı bekliyoruz.

7 Eylül 2011 Çarşamba

Yeni Sezon Öncesi Gençlerbirliği

2010-2011 sezonunun bitmesiyle patlak veren skandallardan sonra Süper Lig bu hafta start alıyor. Her gününü çok boş geçirmeyi başaran kulübümüz bu senede geleneğini bozmayarak uzayan lig başlangıcına rağmen takımın ekonomik menfaatleri için yine hiçbir şey yapmadı ve bizleri şaşırtmadı. Ön tahmin olarak takımımı küme adayları arasında en ciddi takımlardan biri olarak görüyorum. En iyi ihtimal çift haneli basamaklarda ligde kalmak gibi duruyor. Daha iyisini yapabilmek için vaktinde artık geç olduğunu, takımın eksiklerinin bir ikiyle sınırlı kalmadığını ve ciddi çalışma gerektiğini söyleyebilirim. Sözün özü Gençlerbirliği sıradan, diğer takımlar arasındaki konumunu bu sene daha da güçlendirecek gibi.

Takım analizine kaleden başlayalım. Bu sezon sevindirici bir gelişmeyle açıyoruz ligi kalede. Şahsen hiç haz almadığım ve kalecilik yeteneklerinden çok oyun okuma, oyuna katkı gibi meziyetlerini hiç beğenmediğim Serdar Kulbilge’yle yollarımızı ayırmamızı oldukça olumlu buluyorum. Giden ilk kalecinin yerine yeni bir 1 numara almadık. Kaleyi geçtiğimiz sezonu yedek olarak geçiren Özkan ve Ramazan’ın yanında Dardanel’den aldığımız fakat pek ümit vermeyen Ferhat’la başlayacak gibi duruyoruz. Bu üçlüde ilk kalecinin Özkan olmasını beklememe rağmen hazırlık maçlarında daha çok Ramazan şans buldu. Özkan yaşına göre oldukça yetenekli fakat geçtiğimiz sezon oynamış olduğu az sayıdaki maçta ciddi konsantrasyon eksikliğine bağlı gol yemesi beni tereddüde düşüren nokta. Ramazan’ın ağırlığına, Ferhat’ın kısır becerisine göre ilk tercih olmalı yinede.
Savunma hattına geçersek eğer takımın en sıkıntılı bölgesi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Neredeyse oynayan bütün oyuncular Süper Lig kalitesinin altında, daha doğrusu belli bir hedef doğrultusunda olacak takımın kapasitesinden çok uzakta. İlk olarak olmayan sağ bekten başlarsak izleme şansı bulduğum TV’de verilen hazırlık maçlarında 4 farklı oyuncu denendi. Bunlar arasında önceki takımlarında golcü görevi verilen Erdal Kılıçaslan bile var. Diğer isimler geçtiğimiz sezon Orhan’ın olmadığı maçlarda görev alan ancak bu görevi fazla yerine getiremeyen Mehmet Akgün, bu sezon Almanya’nın alt lig takımından gelme Aytaç ve ön libero olan Cem Can. Takımda asıl bölgesi sağ bek olan kimse olmadığı için şimdiye kadar bu isimler denendi. Transfer olmazsa daha da denenecek gibi duruyor. Bu bölge için en iyi oynayacağını düşündüğüm adayım Cem Can. Sebebi ise kendi bölgesinde oynayacak olan kaliteli futbolcuların olması ve diğer isimlere göre bu görevi daha iyi yerine getirebilmesi. Çözüm olamaz belki ama olanlar içinde en iyisi olarak değerlendirebilirim. 4’lü savunmanın neredeyse tüm takımlar için kuralmış gibi görünmesinden dolayı bizde bu şablon altında göbek ikilisini değerlendirirsek görünen adayların Aykut ve Curri olduğunu söyleyebilirim. Curri geçtiğimiz sezonu sakat olarak geçirdiğinden net bir şey söylemek zor fakat diğer isimlere bakınca şükretmemiz gerekiyor. Aykut ise iki senedir savunmanın vazgeçilmezi konumunda. İki senedir gözlemlediğim Aykut’u kısaca tasvir edersem sert, agresif, hava toplarında etkisiz, pozisyon almakta sıkıntı çeken, yerden müdahalelerde orta düzeyde olan bir savunmacı. Ümit Milli’de epey oynaması, genç olması vs. nedenlerden şişirilmesine rağmen şişecek fazla bir özelliği bulunmuyor. Hazırlık maçlarında bu ikilinin en büyük zaafları kenar ortalarındaki acemilikleri olarak gözüktü. Bu ikiliyle işimiz zor lig boyunca. Diğer alternatif isimlerden Burak ve Kulusic, fazla yoruma gerek vermeyecek derecede zayıf oyuncular. Kural 4’lünün son halkası sol bekte ise kalede olduğu gibi sevindirici gelişme yaşandı. İki sezondur bizlere büyük sıkıntı yaşatan Murat Kalkan Orduspor ile anlaşarak sonunda bizleri sevindirdi. Bu bölgede şu an için üç futbolcu mevcut. Alt yapıdan Efşan izlediğimiz hazırlık karşılaşmalarında en hazır isim görüntüsündeydi. Yeni transferler Mehmet Sedef ve Sakıp ise olumlu şeyler düşündürmedi. Bu bölgede düşünülen isim büyük ihtimalle Efşan olacak. Kendisi yeni altyapıdan geldiğinden ve tam olarak izleyemediğimden net konuşmak yanlış olur ancak Murat Kalkan’dan daha kötü olmasını zor görüyorum. Savunmayı toplu yorumlarsam 4’lü savunmada diretmemenin daha faydalı olacağını düşünüyorum. Toplasan 4 orta düzey savunmacımız bile yokken işimiz daha zor olur bu bölgede.
Orta alanda sistemde düşünülen göbek üçlüsünde oynayabilecek epey isim mevcut, kaliteli olanların sayısı da yeter düzeyde aslında ama son senelerdeki tercihsel yanlışlar nedeniyle bu bölgede de sıkıntı yaşamamız olası. Bu yanlışa geçtiğimiz sezon Azofeifa’nın yedek bırakılmasını güzel bir örnek olarak verebiliriz. Toplamda oynayabilecek olan isimleri sayarsak eğer örnekteki isim Azofeifa, geçtiğimiz sezon iyi bir çıkış yakalayan Oktay, oyunda görülmese de skor katkısı olan Yasin, üstün yeteneği olmasına rağmen kronik sakat Harbuzi bu bölge için kaliteli isimler. Bunların dışında henüz gelişimini tamamlayamayan Soner ve yeteneği kısıtlı olan ama takımın en istikrarlısı görünümündeki Cem Can’da diğer alternatifler. Dardanel’den gelme isim Özgür İleri’de son alternatif olarak duruyor. Bu 3’lüde tercihin Azofeifa ve Oktay’ın direk 11’de, istikrara kavuşabilirse Harbuzi’nin de yanlarında yer alması gerektiğini düşünüyorum. Harbuzi olmaması durumunda Yasin’le sistemin biraz daha değişip çift santrafora yakın bir görünümde düşünülebilir. İki orta saha tipi düşünülürse Zec’de oynayabilecek isimler arasında. Diğer alternatiflerin işe yarayacağını düşünmüyorum.
Orta alanın kanat kısmı yani hücumun destekçilerinde de yine oynatabileceğimiz isimlerin sayısı fazla fakat oynayabilecek düzeyde olanlara bakarsak Serkan Çalık, Ermin Zec, orta alanda da yazdığım Yasin ve bireyselliğiyle ön planda olan şişirilmiş ismimiz Hurşut. Hazırlık maçlarımızda direk 11’de düşünülen isim Hurşut’tu ancak kafasındaki futbol hala gelişmemiş, saha içerisinde yaptığı hareketleri anlamak zor. Yaptığı işler yapması gerekenlerin oldukçada altında. Düşüncem daha takım oyununa yatkın isimlerin burada kendine yer bulması. Bunlardan biri olan Serkan Çalık bu sene şike iddiaları ve sakatlığı arasında hiç denenmedi hazırlık maçlarında. Geçtiğimiz sezonun en verimli ismiydi bana göre, eğer sorunu yoksa birinci isim Serkan olmalı. Bir diğer isim Zec ise 11’de kendine rahatlıkla yer bulacak kalitede. Bu sene daha iyi performans ve doğru yerde oynatılması beklentilerim arasında. Bu iki isimde herhangi bir problem olması durumunda tercih Yasin olmalı. Hurşut alternatifi iyi düşünülmeli ve özellikle rakip savunmanın aksadığı zamanlara sarkılmalı. İlk 11 hiç yaramıyor kendisine.
Hücumda son halka santrafor mevkiside tıpkı savunma gibi önde gelen saha içi problemimiz. Mustafa Pektemek’in de gidişiyle beraber oynatabileceğimiz isim kalmamıştı, çözüm ise İBB’den Tum ile düşünüldü ancak neye dayanarak olduğunu anlayabilmiş değilim. Hazırlık maçlarımızda da görüldüğü üzere Tum ile bir sezon düşünmek fazla hayale giriyor. Diğer alternatif Mununga geçtiğimiz sezon gördüğümüz ve neler yapabileceğini bildiğimiz isim. Tum’la kıyaslamada ilk tercihim olmasına rağmen o da çok vasat bir oyuncu. Bunun dışında futbolculukla fazla ilgisi olmayan Franck adında nereden geldiğini bilmediğim ve bir şeyde beklemediğim bir isim daha mevcut. Bu isimlerin ortak özelliği pivot santrafor olmaları ve oynamalarının 4’lü savunma gibi mecburi görülmesi. Yıllardan beri sürekli top şişiren, orta alanı kullanmak nedir bilmeyen takımımız için makul bir gerekçe olsa da bu isimlere mecbur gibi olmamız oldukça kötü. Fuat Çapa’nın pas yapan takım hayali gerçekleşebilirse ve hatta gerçekleşmese bile bu duruma daha başka çözüm aranmalı ki bir sene ne yapıyorlar diye düşünmek zorunda kalmayalım. Fuat Çapa’nın sahaya çıkaracağı kadro (solda yazan isimler) ve benim olmasını istediğim kadro (sağdakiler) aşağıda görsel olarak görülebilir.
 
Takım sistem olarak bu şekilde yer alacakken anlayış olarak ne yapacağımızı izlediğim maçlarda göremedim. Henüz belli bir oyun şablonumuz oluşmamış gibi ancak Fuat Çapa’nın çıkaracağını düşündüğüm kadroda oyunumuz geçtiğimiz sezonlardaki oyundan iyi yönde farklı olmaz ve hatta kalite daha da azaldığı için düşüş beklemekteyim. Düşmenin en büyük adaylarından olmamız ve taraftarların kendini buna hazırlaması, hocanın takım için en iyi ihtimali düşünerek hedefini ilk 10 arasında bir yer olarak belirlemesi ve bizlerinde senelerin vermiş olduğu bu kötü yapıdan kurtulmamız için artık standartların dışına çıkmamız ve bunda da ısrar etmemiz gerekiyor. Cumartesi Samsunspor maçıyla ligi açıyoruz, ilk bakışta yeni Gençlerbirliği eskisinden ne kadar ve ne yönde farklı göreceğiz. İyi bir Süper Lig ve bizleri taraftarlarımızı sevindiren bir Gençlerbirliği olması dileğiyle …

28 Haziran 2011 Salı

Derlemeler

Sadece taraftarın değil tüm futbolseverlerin kulüpte yaşanan olaylara anlam veremediği Gençlerbirliği için anlık şeyler yazmanın pek değeri kalmadığından genel bir derleme yapmak daha uygun olacaktır şimdi ve bundan sonraki uzun süreceğini tahmin ettiğim zamanlarda. Bir taraftar olarak kendim ve tribün dostlarım adına genel bir değerlendirme yaparsam hayal kırıklığının doruk noktasına ulaştığı, daha önce hiç bu kadar kötü hissedilmeyen bir sezon öncesi yaşıyoruz. Uzun yılların getirdiği genel durumumuz bu dönem o kadar kötüleşti ki anlatmaya yetebilecek kelime bile bulamaz oldum. Bu takımı gerçekten seven, sahiplenen ve onunla yaşayan insanların olduğunu bir yönetim kesimi anca bu kadar görmezden gelebilirdi ve geldi de. Sezon açılmasına ve yapılabileceklere daha çok zaman var fakat biz sezonu başlamadan kapatanlardan olduk. Objektif bir değerleme yaparsam genel manada şu anda düşmeye aday en ciddi 2-3 ekipten biri olarak görüyorum kendi takımımı.

Kötü bir sezon geçirdikten sonra teknik adam değişikliğine gidip Giray Bulak ile anlaşmıştık bilindiği üzere. Bu değişikliğin takım üzerinde olumlu bir katkısı olacağını düşünmemiş aksine durumun daha kötüye gideceğini söylemiştik. Daha önce Ersun Yanal ile yaşadığımız enteresan durum Giray Bulak’ta da kendini gösterdi ve imzadan yaklaşık 10 gün sonra kendisiyle yollar ayrıldı. Bu ayrılığın takım üzerine ne gibi etkisi olacağını, yapılan Giray Bulak hatasının telafi mi edileceğini yoksa sadece isim üzerinde mi bir değişiklik olacağını bekledik ve asıl istemediğimiz beklenti gerçekleşerek takımın başına daha önce 5 haftalığına takımımızı çalıştırmış Fuat Çapa getirildi. Fuat Çapa ilk geldiği 2007-2008 sezonunda transferde dahil olmak üzere hiçbir konuda isteği, arzusu olmamış yönetim kademesinde ve basit fikstürünü başarısız geçirerek kovulmuştu. Son olarak geçtiğimiz sezon Kasımpaşa’da çalışmış ve takımı küme düşmüştü. Fuat Çapa’nın Belçika’nın alt liglerinden Süper Lig’e yükselmesindeki en önemli etken Pro Lisans adı verilen uydurma bir diplomaya sahip olması elbette. Fuat Çapa örneği kendini gösterdiği üzere elinde belge olması teknik adamlık becerisi konusunda belirleyici bir şey olmamakta. Kulübümüzün kendisini tercih etmesindeki en büyük etken ise yönetim huzurunda sesini çıkaramaması. Söz dinleyen hoca tabiri Fuat Çapa ile birlikte emir eri hoca tabirine dönüştü bile.


Bir başka mevzu transfer konusunu hedefler başlığıyla birleştirerek açıklarsak burada da fazlasıyla kötü bir tabloyla karşılaştığımızı söyleyebiliriz. Süper Lig’den düşen Konyaspor’da yarım zamanlı görev yapan Mehmet Sedef, bir zamanların popüler ismi olup yıldızı fazlasıyla sönen Konya Şekerspor’dan Cafercan, 2. Lig’de küme düşme acısını yaşamış Dardanelspor’dan ismi lazım olmayan üç futbolcu ve gelip gelmeyeceği henüz netlik kazanmayan, gelse de gelmese de pek fark etmeyecek Ali Küçik. Transferin devamı hususunda ise iyimser bir durum yok. Fuat Çapa yapmış olduğu açıklamada transfere ihtiyaç duymadıklarını, transferde aranan takım olmak istediklerini belirten açıklama yaparak transfer konusunu kendisine söylenen talimatlara göre kamuoyuna açıkladı. Hedefin ise üst sıralar dışında herhangi bir nokta olduğunun altını çizerek bizleri bir kez daha çileden çıkardı.

Kısaca özetlersek eğer son olarak Mustafa ve Orhan transferleri sebebiyle eli yüklü miktarda para gören Cavcav’ın tekrardan bu politikaya sıkı sıkı sarıldığını söylemek mümkün. Bu amacı gerçekleştirebilmek için öncelikle sözünden çıkmayan Fuat Çapa gibi bir isimi takımın başına getirerek düşüncelerini kendisine empoze etmiş durumda. Yapılan transferler, açıklamalar, görülen gerçekler hedef doğrultusunda bize yolun sonunu şimdiden gösteriyor. Biz ise bu bataktan kurtulmak için artık olağanüstü şeyler bekliyoruz.

8 Haziran 2011 Çarşamba

Giray Bulak Geç Geldi, Erken Gitti


Yeni sezon için yaklaşık iki hafta önce çalışmalarına başlayan takımımız teknik adam konusundaki boşluğu kulübümüze gelmeyi çok isteyen, biz taraftarların ise hiç istemediği Giray Bulak ile gidermişti ancak bu giriş fazla uzun sürmedi ve yaklaşık 10 gün sonra yollar ayrıldı. Pek çok futbol severin anlamsız bulduğu bu durumu biz daha önce hem de kulübü çok farklı noktalara taşıyabilecek bir ismi bundan daha kısa bir süreyle takımın başına getirmiştik. Evet Ersun Yanal sadece iki gün takımın başında kaldı ve o tarihten itibaren Gençlerbirliği ligin dibi dışında herhangi bir başarı göremedi. Neyse ki bu sefer isim Giray Bulak ve takımın ehemmiyeti bu ayrılığa bağlı olmayacak.

Giray Bulak’ın kulübe adım atmasıyla beraber neredeyse tüm taraftarların içini bir hüzün kaplamıştı ve kendimizi kümenin en ciddi adayı olarak ilan etmiştik bu olaydan sonra. Bu imza ve umutsuz sezon beklentisiyle beraber yapılan transferlerde ciddi bir çalışma olmadığını göstermişti kulüpte. Sürekli ters bir şeylerin gittiği kulüpte beklenmedik şekilde Giray Bulak’la yolların ayrılması haberi ise kendi adıma sevindirici bir gelişme oldu önümüzdeki sezona dair. Tabi ki gitme şekli ve zamanı hoş durmuyor, profesyonel anlayışa göre anlamsız bir durum var fakat sonuçta başarılı olamayacağı çok muhtemel olan birisinin erken zamanda gönderilmesi de bir taraftar olarak sevindirici. Burada yönetimin geçmişteki hatalarının sonucu olarak kulübümüz için olağanüstü başarısızlıklar diye değerlendirebileceğimiz durumdan ders çıkarmış olmasını temenni etmekle beraber yine aynı kafanın işleyeceği varsayımı daha ağır basıyor. Giray Bulak sadece bir örnektir Türk futbolunda ve bu tip örneklerin sayısı da oldukça fazladır. Bizde başka bir örnek bulacağız diye düşünüyorum ismi Giray Bulak olmayan. İsteğimiz ise gerçekten kariyerinde bir şeyleri başarmış ve daha fazla başarı isteyen birisini takımın başında görmek.

Bu olay haricinde kulüpte yaşanan bir başka gelişme ise transferde biz zamanların çok konuşulan, geleceğin en iyi futbolcularından olarak gösterilen fakat olamayan Cafercan Aksu’nun takımımıza dahil olması. Benim için bu transferin değerlendirmesi kulübe olan maliyetiyle orantılı. Profesyonellik kariyerinin neredeyse tamamını alt liglerde geçirmiş bir oyuncu için kulübümüz her ne kadar kötü zamanların içinde olsa da büyük fırsattır. Şanslının futbolcu olduğu durumda kulübe ekonomik yükü az ve verilen şansın kendiside farkında ise hem kendisi hem de takımı için faydalı olacaktır.

30 Mayıs 2011 Pazartesi

İsmen Transferler Başladı …

Takımımızın Giray Bulak’ı teknik adam olarak getirerek hedefini net bir şekilde ortaya koyduğu önümüzdeki sezon için bu hedefe uygun oyuncularla anlaşılmaya başlandı. İlk resmi olarak açıklanan isim küme düşen Konyaspor’dan Mehmet Sedef. Kendisi bonservisi elinde olduğu ve sol bekteki büyük sıkıntı için tercih edildi diye düşünmekteyim. Mehmet Sedef’in gelmesine kendi adıma sevindim. Bunun birinci sebebi sol bek oynaması durumunda takım için büyük facia olan Murat Kalkan’ın ilk 11’e girememesi. İkinci nedeni ise hedefimizin küme olduğu bu sezonda bizi hedefe götürebilecek ve bunun tecrübesini de yaşamış bir isim olması. Hedefe giden yolda Mehmet Sedef’e hoşgeldin diyoruz.


Mustafa Pektemek’in transferi karşılığında basında yer alan Ali Küçik ismi henüz resmiyet kazanmadı ve sonradan pürüzlerin olduğu söylendi. Kendisini izlediğim kadarıyla söylersem gelişimi için uzun seneler var daha. Bu transfer olursa o da Mehmet Sedef gibi küme düşmüş takımda bulunmasından ve yaşının da gençliğinden dolayı hedefe giden yolda yardımcı olacak diğer bir isim olarak kadromuza katılacak. Diğer konuşulan bir isimde Mustafa’nın yokluğunu doldurmak için düşünülen Metin Akan. Yıllar önce bizde oynayan Okan Öztürk’e benzettiğim Metin Akan’da sahada gezinen ama şansı bol olan santraforlardan birisidir. Hiçbir zaman beğenmediğim bir oyun tarzı olan Metin’in de diğer iki futbolcuyla ortak özelliği küme düşme duygusunu daha önce Manisaspor formasıyla yaşamış olması. Biri kesin olmak üzere diğer iki transferin ve Giray Bulak faktörünün etkisiyle hedefe kararlı bir şekilde yürüyoruz.

Yukarıdaki sebeplerden dolayı takımımın transfer anlayışına hiç kızmıyor aksine seviniyorum. Duayen diye bahsedilen şahsın artık ulusal olarak da hak ettiği değeri görmesi için, daha futbola yatkın, endüstriye uyum sağlamayı bilen, akıl ve bilinç dolu isimlerle yeni bir sayfa açmak için, bu taraftarın yıllardır çektiği eziyetlerin bitmesi için, taraftarın suskunluğunu patlatmaya belki de yardımcı olabilmek için bizlerin büyük kısmının da düşündüğü gibi kümeye Gençlerim. Biz sonuna kadar arkandayız bu yolda.

27 Mayıs 2011 Cuma

Paralar, Paralar …

İlhan Cavcav bu zamana kadar en iyi bildiği ancak uzun zamandan beri yapamadığı için unuttuğu ve bu transferlerde de unuttuğunu gösterdiği para transferiyle kendi tabiriyle 7,5 milyon avroyu kasasına götürdü. Karşılığında ise takımımızın en iyi iki Türk futbolcusu Mustafa Pektemek ve Orhan Şam’ı verdi. Kendine göre kılıfını ise birkaç gün öncesinden hazırlamıştı zaten. Denge politikası denilen ve futbolcuları elde tutamadığından şikayet eden Cavcav göndermekten başka çarem kalmıyor diye neden yaptığını anlatmaya çalışan açıklamalarını basına sunmuştu. Burada bir nokta daha belirtmek gerekirse bilenler bilir Cavcav’ın bahaneleri sınırsızdır. Neden şampiyonluğa giden takım olamama sorusu sorsanız soruyu soranı çıkarabilir neden olarak ve çok haklı gibi gösterir kendini. O bakımdan bu transferlerde de yine çaresizlikten imajı vermeye çalışsa da nedeninin vizyon eksikliği olduğunu tüm kamuoyu iyi biliyor.

Yukarıda da belirtmiş olduğum üzere Mustafa ve Orhan Gençlerbirliği kadrosunun en yetenekli Türk futbolcularındandı. Bu iki oyuncunun gidişiyle beraber zaten belli bir çıtası olmayan takımımızın hali daha da kötüleşmiş oldu. İçinde bulunduğumuz sezon transfer sezonu, elbette takımımızda her sezon yapmış olduğu gibi bol sayıda transfer yapacaktır kadromuza. Bunun için aslında yeterli kaynakta oluşmuş durumda daha önce hiç olmadığı kadar ama bu kaynak transferde kullanılır mı, kullanılırsa bile gerekli ve kaliteli isimler olur mu sorusuna imkansız cevabı verilecek kadar ümitsiziz. İmkansız olan bu durum gerçekleşse dahi onları oynatacak isim Giray Bulak olacağı için sonuçta bir değişme olmayacak. Kısaca olan şey Gençlerbirliği’ne kötü olacak. Bu transferler sonucu Mustafa ve Orhan’a başarılar, başkan ve yönetimimize akıllarının çalışacağı günler diliyorum.

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Ciğer Kediye Emanet


Son sezonlarda ismimizin sürekli küme düşme adayları arasında yer alması ve bitirdiğimiz bu sezonunda yine aynı şekilde geçmesi İlhan Cavcav ve yönetimini tatmin etmedi ve artık bu olaya son noktayı koymak isteyerek takımı Giray Bulak’a bıraktılar. Takımımızı her geçen yıl daha geriye götüren bu ekip küme düşme adayları arasında bize sağlam bir yer ayırmış oldu böylece. İtibarımızın gün geçtikçe eridiği dönemlerden sonra ölümün eşiğine geldik. Bize yakışan artık düşmek olmalı.

Giray Bulak, tabiri yerindeyse her takım taraftarı için futbolun istenmeyen kişisi. 20 yıllık antrenörlük geçmişinde oldukça takım çalıştırmış ve genel olarak hepsinde başarısız olmuş bir kişi. Uzun kariyerinde lig sıralamasında gördüğü en yüksek derece 5. lik. Zaten her dönemin iddialı takımlarından olan Trabzonspor ve UEFA Kupa’sında 4. tura kadar yükselmiş Denizlispor’u devraldıktan sonra geçirdiği sezonlar hariç kariyerinde hep dipleri görmüş. Bu yıllarında küme düşmesinde büyük pay sahibi olduğu takım sayısı da oldukça fazla. Kim bilir bunlara bir halka daha ekler ve bu da biz oluruz.

Görüldüğü gibi CV’si oldukça etkili Giray Bulak’ın. Bunu gören başkan ve yöneticiler fırsatı kaçırmamış ve hemen imzayı attırmayı başarmışlar Giray Bulak’a. Giray Bulak özellikle sezonun başlarında tribünümüzden, başkan ve yönetime yakın koltuklardan hiç ayrılmayıp kendini fazlasıyla göstermiş ve geliyorum sinyalini vermişti. Hayaller gerçeğe dönüştü ve artık takımımızı emanete bıraktık. Bu güzel filmin sonu acıklı olacak, şimdiden oluşan merakları dindirelim.